2/27/2016

Dış Kaynaklar İle BT Yönetimi Hakkında Gözlemlerim

Haddim olmadan, bugüne kadar edindiğim tecrübeler doğrultusunda, dış kaynaklar ile BT yönetimi hakkında birşeyler yazma cüretini göstereyim istedim. Eksikler varsa lütfen bana kızmayın. Burada yazdıklarım tamamen benim tecrübelerime dayanarak gözlemlediklerimdir ve hiçbir literatür araştırmasına dayanmamaktadır. Ayrıca bu yazının BT uygulamaları ile limitli olduğunu özellikle belirtmek isterim.

Henüz yazıya başlamadan bir itirafta bulunmak istiyorum. Bu yazıyı yazmamdaki temel motivasyon ülkemizdeki dış kaynak uygulamasını (hatta taşeron bile dendiğini duyabilirsiniz) biraz da eleştirmektir. Niyetim hiçbir firma özelinde laf sokmak değilken, bu modelden en son bahsediyor olacağım.

İşin özünde, dış kaynak sisteminin, iş birimleri için ölçeklenebilir iş gücünü ve gerekli durumlarda iş kabiliyetini yaratmayı amaçladığı aşikardır.

Uygulamasına bakarsak, birkaç varyasyon model ile hayata geçirebildiğini görebilirsiniz:

1) Bir proje gerçekleştirilecektir ve belli bir dönem boyunca (genellikle süreli bir hizmet için) projeye katkıda bulunacak iş gücünün temini veya mevcut ekipte bulunmayan bir know-how'ın dışarıdan temin edilmesi ihtiyacından yola çıkılarak uygulunan modeldir. Bu modelde, dış kaynak sağlayan firma, portföyünden kaynakları, talep eden firmalara süreli olarak gönderir ve bu danışmanlığı için belli baremler (adam/gün hesabı olabilir) doğrultusunda faturalandırma yapar.

Kişisel görüşüm, proje yönetiminin ve kalite denetiminin mümkünse projeyi yaptıran iş biriminin iç kaynakları tarafından yapılmasından yanadır.

Bir yazılım projesi için; içerideki sistemleri bilen bir mimarın da iç kaynaklar tarafından projede görevlendirilmesi bence iyi bir pratik olacaktır. Sonuçta ne kadar iyi bir mimar olursa olsun, dış kaynak olarak katılıyorsa projeye, içerideki yapı ve işletim hakkında kendine anlatılan kadarı ile (hatta BT dışı bir iş birimi projeyi yürütüyorsa yandınız) katkıda bulunabilecektir.

2) Yönetilen hizmet (Managed Services 'i bu şekilde tercüme ettim) modelinde, bir firma bir fonksiyonu tamamen bir dış kaynağın sorumluluğuna verecektir. Şöyle ki, mesela içeride hiçbir sunucu ve sistem mühendisi bulundurmayan bir firma, bu hizmetlerin tamamını bir şirketten tamamen kara kutu olarak alabilir veya biraz BT dışına çıkacak olursa, bir firma, bütün müşteri ilişkileri ve çağrı merkezi hizmetlerini başka bir firmanın sorumluluğuna verebilir (daha da aşikar olduğumuz şekilde araç filosunu ve yönetimini tamamen başka bir firmaya devredebilir)

Özellikle, bu modelin çok yakışıklı olduğu düşünüyorum. Bir dış kaynak firması olarak, elinizdeki A-Z'ye bir etki alanını kapsayan çözümlerle bir başka firmanın bir fonksiyonunu tamamen alarak değer yaratabilirken; işi veren firma da, çok tecrübesi olmadığı veya enerjisini harcamak istemediği bir alanda acılı bir süreçten tasarruf edebilir.

Bu modelde, fonksiyonu üstlenen dış kaynak firmasının bu etki alanı için A-Z'ye çözüm üretmesi bence çok önemli. Hatta, belli alanlarda kendisinin de başka dış kaynak firmalarla ilişki kurarak, fonksiyonu devreden firmayı, bu konuda bilgilendirmek kaydıyla, işe bulaştırmadan çözmesi gerekli hale gelebilir.

3) %100 çalıştırılamayacak bir pozisyonun da gene dış kaynak bir firmadan gelen destekle doldurulması da gene bence sınıflandırdığımız modeller arasında yer alabilir. Kendi çalıştığım firmada da, kullandığımız bir aracın bakım desteğini ve hatta kısmi geliştirme ihtiyaçlarını başka bir firmadan destek alarak gerçekleştirmeyiz. Bu modelin, gene dış kaynak dünyası içerisinde çok makul bir model olarak karışımıza çıktığını düşünmekteyim.

4) Gelelim Türkiye mucizesi modelimize. Bu modelin yakında çıkacak bir yasa ile değişeceğine dair duyumlar ortada dolanmakta. İşin hukuki boyutu hakkında yorum yapmam mümkün değil elbette. Mevcut durumdan (bu yazının yazıldığı tarihte) yola çıkarak ifade etmeye çalışacağım.

Herhalde BT alanında çalışan hemen herkes bu modeli yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Firmalar, kadro ihtiyaçlarını, kendi bordrolarından istihdam yaratmak yerine, bir dış kaynak firmasından gelen kadrolarla doldurmayı tercih edebilmektelerdir. Bu süreli bir hizmet için göz önüne alındığı vakit 1nci modelimize daha yakınken,  bu modelde kasıtım, süresiz olarak dış kaynak olarak çalıştırılan kadroları ifade eder.

Bunun modelin makul görülebilecek nedenleri arasında, özellikle işe alım süreçleri zorlayıcı olan firmaların (bu süreci hızlandırıcı tedbirler almak da güzel bir çözüm olabilir elbette), bu süreci by-pass etme ihtiyacı görülebilir. Ayrıca bir insanın bordrosunu yönetmek yerine, bir faturayı muhasebeye iletmek de cazip gelebilmektedir.

Biraz da kötü niyete vurursak (!) yöneticilerin ellerinin altında kolayca değiştirebilecekleri veya gözden çıkarabilecekleri; firmaların da ucuza çalıştırıp, ezebilecekleri kadroların yaratılması da amaçlanıyor olabilir elbette. Bu paragrafı benim fesatlığıma verebilirsiniz.

Fakat gerçeğe bakıldığı vakit, aynı işi yapan iki bireyin, farklı imkanlarla, farklı kadrolardan (bu bireylerden birinin iç kaynak olduğunu kastetmekteyim ama gene farklı dış kaynak firmalardan olmaları da mümkün elbete) çalıştırılmasını sakıncalı görmekteyim. Motivasyon kelimesinin anlamına bakılırsa, bu iki kişinin aynı hedefe odaklanamaması çok şaşılacak bir durum olmayacaktır elbette.

****

Hedeflediğimden biraz uzun bir yazı oldu. Hatam olduysa affola.

2 yorum:

Uğur UMUTLUOĞLU dedi ki...

Kutlu hocam, senin gibi sektörün içinde yıllardır yer alan değerli bir yazılımcıdan böyle güzel yazılar görmek sevindirici. Doğru ve güzel tespitler olmuş, eline sağlık. 1 ve 4 numaralı maddelerle ilgili nacizane küçük yorumlarım var:

1 numaralı maddede iç kaynaklarla yönetilmesinin doğru olacağını belirtmişsin, kesinlikle haklısın. Ancak bazı projelerde belirli bir teknoloji veya ürün konusunda bilgi ve tecrübeye sahip olan birini istihdam etmek firma için yük olabiliyor. Bu noktada bilhassa sektörel deneyimi iyi olan bir dış kaynak çalışanın kısa süreli olarak ekibe dahil edilmesi, firmalar için hem daha mantıklı hem daha ekonomik olduğu görüşündeyim.

4. maddede çalışanın sömürülme konusu doğru, suistimale çok açık. Ancak benim çevremden edindiğim izlenim ve gördüğüm firmalar genellikle bu tip çalışanlara "alayım kolayca değiştiririm" demekten ziyade personeli yeterli görmese bile ekibi içerisinde öğütmeye ve şartları zorlayarak çalıştırmayı tercih ediyor, kolayca vazgeçmiyor. Zira beğenmediği birini dahi 2-3 aylık bir eğitim ve öğrenme sürecinden geçiriyor. Sonrasında onun yerine bir başkasının gelmesi ve tüm süreçleri baştan geçirecek olması ona daha maliyetli ve zor geliyor, zaten yeni gelecek kişinin eskiden daha iyi birisi olacağının garantisi de yok :) Dediğim gibi, teoride suistimale çok açık bir model, ama ben çevremde çok suistimal edildiğini görmedim.

Kutlu Araslı dedi ki...

Teşekkürler kıymetli yorumların için.
Yalnız 4ncü maddeye nazaran, %100 bir sömürü düzeni olduğunu ifade etmek istememiştim aslında. Bu işi çok güzel yöneten firmalar, az da olsa var. Sadece bu şekilde bir istihdam yönteminin tercih edilmesindeki sebepleri biraz mübalağalı olsa da eleştirmekti amacım. Aleni yazamayacağım bazı gözlemlerim de bu yazıyı yazmam da biraz teşvik etti maalesef :(